Piano News​

Piano News Röportajı

Güher & Süher Pekinel

Carsten Dürer

Türkçede Süher ‘akan su’, Güher de ‘değerli taş’ demek iken, Pekin sözcüğü ise güçlü anlamına geldiğnden, Pekinel’in karşılığı da ‘güçlü el’ demektir. 

İkiz kardeşler Güher ve Süher Pekinel’in adlarından memnun olmak için nedeni olduğu açık, ne de olsa adları onlar adına konuşuyor.

Pekinel kardeşler kariyerlerinde hayal edilebilecek her şeye ulaşmışlar: dünyanın hemen hemen bütün seçkin mekânlarında konser verip Karajan’dan Mehta’ya en saygın şeflerle çalışmışlar. Kayıtlarından derlenmiş ve CD/DVD/Blu-Ray olarak Treasures adıyla çıkardıkları albümleri için ikiliyle İsviçre’de bir araya geldik.

Londra, İstanbul ve İsviçre’de yaşayan Güher ve Süher Pekinel, tam anlamıyla dünya vatandaşı. Kökleri Türkiye’de olmakla beraber eğitimleri mümkün olan her yere yayılmış. Çocuk yaşta ülkelerinde aldıkları ilk piyano eğitiminden sonra Yvonne Loriod’yla çalıştıkları Paris’e, oradan August Leopolder ile çalışmak üzere Frankfurt Müzik Yüksek Okulu’na, sonrasında da Rudolf Serkin ve Mieczyslaw Horszowski ile çalıştıkları Curtis Müzik Enstitüsü’ne gitmişler. Yüksek lisanslarını Neuhaus ekolünden Adele Marcus gibi eğitmenlerle Juilliard Müzik Okulu’nda tamamlamışlar. Peki, bunların hepsi nasıl mümkün oldu? Sorduğumuzda ikizlerin birbirlerini tamamlayan yanıtlar verdiğini gördük. Müzikleri ve kariyerleriyle ilgili enerji ve coşku dolu bir sohbet oldu.

 Eğitim

PIANONews: Kaç yaşında Paris’e gittiniz? Çünkü o yaşta yurtdışında çalışmak pek olağan bir şey değil.

Güher Pekinel: Çok erken, 12 yaşında Paris’e gittik. İstanbul Devlet Konservatuvarı’na beş yaşında kabul edildik ve ilk konserimizi altı yaşında verdik. Alfred Cortot’nun öğrencisi olan konservatuvar müdürü bize özel ders vermek istedi. Bu bizim için büyük bir fırsattı. Tabii bir yandan normal eğitimimize de devam ettik. Ailemiz müziğin yanında normal eğitim de almamızı istiyordu. İlkokuldan sonra on yaşındayken Fransızca eğitim veren Notre Dame de Sion okulunda yatılı okuduk. Bu da sıradan bir okul değildi, sanat eğitimine özel bir önem verdiklerinden, sadece piyano çalışmıyor, oda müziği  ve resim de yapabilmek için bize fırsat sunuyorlardı.

Süher Pekinel: Türkiye’de çok iyi bir temel eğitim alabiliyordunuz, ama farklı piyano ekollerini içselleştirmek için Avrupa ve ötesine gitmek gerekiyordu. Fransız okulunda okuduğumuz için Paris’e gitmeye karar verdik. Zamanımızın önemli bestecilerinden Messian’ın eşi Yvonne Loriod’nun odisyonuna katıldık ve hemen kabul edildik. İki yıl sonra geleneği içselleştirmek için Alman piyano ekolünü derinlemesine öğrenmek gerektiğinin farkına vardık. Almanya’da Wolfgang Fortner’in yanı sıra önemmli eğitmenlerin de ders verdiği, Odenwaldschule yatılı okuluna kabul edildik. Normal eğitimin yanı sıra sanat eğitimini de destekleyen ilerici bir sistemleri vardı.

 

Güher Pekinel: İkimizin de ayrı ayrı çalışabilmesi için okuldaki büyük konser piyanosunun yanı sıra bir kuyruklu piyano daha tahsis ettiler. Her çaldığımızda “öğrenciler ve hocalar bir konser daha istediği” için üç ayda bir resital veriyorduk.

Eğitmenin nerede ve nasıl bir eğitim aldığını analiz etmişizdir hep. Aile evinde kayıtlarını dinler, sonra kiminle çalışacağımıza karar verirdik. Tabii bu eğitmenler yakın çevremizde değildi, onlarla çalışmak için yurtdışına gitmek gerekiyordu. Paris’te geçirdiğimiz iki yıldan sonra, Alman geleneğini derinlemesine ve detaylı öğrenerek, eğitimimizi zenginleştirmek istedik. Bunu, Bach, Beethoven, Schubert, Schumann gibi bestecilerin kendi kültürü içinde deneyimlemek istiyorduk, dolayısıyla Fransa’da yapamazdık. Bugün dünya globalleşti, sınırlar daha muğlak, ama o zamanlar öyle değildi.

PIANONews: Almanya’da August Leopolder’le çalıştınız değil mi?

Süher Pekinel: Evet, bizim çalışmak istediğimiz Busoni Ekolü’nün bir temsilcisiydi.

 

Curtis’te olduğumuz yıllarda bir gün Serkin bize şöyle demişti: “Elim sizinkinden farklı olduğu için size enstrümanla öğretemem.” Çok gerçekçi bir yaklaşımı ve piyanoya felsefi bir bakışı vardı. Bir öğretmenden çok daha fazlasıydı. Öğrencilerin bir parçayı kendilerinin keşfetmesine izin verir, sonra detaylı sorular sorardı. Bir Beethoven Sonatı’nı anlamak için Goethe veya Stefan Zweig okuyup okumadığımızı sorardı. Tabii bu da başka bir ekol, başka bir algı biçimi.

Güher Pekinel: Bu, Curtis Müzik Enstitüsü’nün yaklaşımıydı, New York’taki Juilliard buna karşın tam bir piyanist fabrikasıydı. Ama biz bu ruhu da deneyimlemek için tezatları bir potada eritebildiğimiz, kendi müzik yolculuğumuzu gerçekleştirmek istiyorduk. New York, yeni olanaklar, gerçekler ve dünyaya bakışımızda yeni ufuklar açtı. Curtis’te ise bambaşka, sanatsal ve felsefi bir evrendeydik. Ancak bu okulda bir yüksek lisans master programı bulunmadığından, Juilliard’da Neuhaus Ekolünden Adele Marcus’la çalıştık.

 

Amerikalıların kariyerlerini nasıl inşa ettiklerini görmek bizim için çok ilgi çekiciydi. Almanya’da kariyerinizi yavaş ve stabil adımlarla aşama aşama inşa edersiniz. ABD’de ise herşey farklıydı; sürat, mükemmeliyet ve değişik sanat dallarını birleştiren eğitim çok önemliydi. Bunun dışında, herşey aniden değişebilen bir yapıya sahipti.

İkiliye Uzanan Yol

PIANONews: O tarihe kadar birlikte çalıyor muydunuz?
Güher Pekinel: Hayır, bunu istemiyorduk.

PIANONews: Peki bir ikili olarak ne kadar bir süre çalmadınız?
Süher Pekinel: Kişiliklerimizin oturduğu, artık birbirimizi kabul edebileceğimiz ve bir diyalog çerçevesinde “konuşabileceğimiz” konusunda hemfikir oluncaya kadar. İlk, Juilliard Müzik Okulu’ndaki yüksek lisans sınavlarımızdan sonra birlikte çalmaya ve konser vermeye başladık.

PIANONews: Juilliard’da büyük bir baskı var mıydı?
Güher Pekinel: Bunu bir baskıdan çok kapasitemizi ve gücümüzü keşfetme fırsatı olarak görmüştük. Bunu derinlerde gizli becerilerinize ulaşmak için bir fırsat olarak değerlendirirseniz, imkânsızlık diye bir şey olmadığını görürsünüz.

 

New York’ta olmanın ilginç yanı, farklı sanatsal üslupları ve disiplinleri inceleme fırsatıydı. Sık sık tiyatro oyunları ve provalarına giderek onların tekniklerini de inceleme şansımız oldu. Nefes ve sesin kullanımını keşfetmek bizim için ilginçti. Uzun nefes ve bunun müziğe uygulanması çocukluğumuzdan beri ilgimizi çekmişti.

Süher Pekinel: Bizim için kendi müzik üslubumuzdaki uzun nefesin farkına varmak, bir parçanın en başından sonuna kadar çok önemliydi. Kaldı ki, nefes de zamanlamanın bir parçası ve baştan sona, bütüne yayılan bir akışı farklı seviyelerde tek solukta deneyimleyerek bitirmek.

 

PIANONews: Nefesin fonksiyonu bestecinin diline bağlı, değil mi?
Güher Pekinel: Bestecinin yapıyı ayrıntılı bir bilgiyle nasıl bir araya getirdiğine bağlı. İlgili yapının hissiyatı, detaylardaki inceliklerle örülmüş ritimler ve akıcılığı sağlayan kendine özgü dil ve nefes son derece önemli. Bu aynı zamanda oda müziği için de geçerli.

Süher Pekinel: Bunu balede, beden üzerindeki tüm hâkimiyete benzetebilirsiniz. Bu kontrol, bu hâkimiyet, en hayati unsurdur. En büyük oyuncular sahnede kendilerini en özgür hissedenlerdir. Ama bir performans sırasında özgürleşebilmek için önce bedenlerinin tam kontrolünü sağlamayı öğrenmeleri gerekmektedir.

PIANONews: Özetleyecek olursak, farklı ülkelerde, farklı dillerde müziğin farklı gelenek ve ekollerini keşfetme fırsatınız oldu.

Güher Pekinel: Birçok diğer etkenin yanında, ekoller dediğimiz, yani o ülkenin yapısı içinde gelişen bilinç ve onu uygulama dili de bizim için önemli olmasıyla birlikte, hep daha fazla dil de öğrenmek istedik. Ama nihayetinde dil, diğer etkenler gibi söylemek istediklerimizi temsil edecek bir araçtı ki, biz tüm bunları müziğimizin içinde erittik.

PIANONews: Peki solist olarak devam etmeyi düşündünüz mü?
Süher Pekinel: Uzun süre solistiliğimize odaklandık. Bunun yanı sıra, Curtis’te Horszowski ile duo olarak çalışıyorduk. Juilliard’daki yüksek lisans programımızın sonlarına doğru Colorado’da uluslararası bir ikili piyano yarışması yapılıyordu ve bizi birlikte başvurmamız için teşvik ettiler. Adele Marcus solist olarak ayrı ayrı çalmamızı söylemişti, ama biz başvurmaya karar verdik ve sadece üç hafta çalışma fırsatımız oldu. Sonunda birinciliği kazandık. Birkaç hafta sonra New York’taki Genç Konser Sanatçıları Yarışması’nda yine ikili olarak birinci olduk. Son aşamada, International Concert Managment / ICM’in genel müdürü Sheldon Gold bizi dinlemeye geldi. Konserden sonra da hemen bizimle anlaşma imzaladılar ve böylelikle piyano ikilisi kariyerimiz başlamış oldu.

PIANONews: Solist olarak kariyerinize devam etme konusunda soru işaretleriniz oldu mu peki?

Güher Pekinel: Hayır, ikili olarak çok yoğun konser verdiğimiz ve konser organzisayonları açısından sıradışı ve çekici olduğundan, yeni olasılıkları ve değişen konumumuzu deneyimlemek istiyorduk. Birbirimize güvenebileceğimiz karşılıklı bir diyalog zamanının geldiğini görüyorduk.

PIANONews: O zaman sıfırdan yeni bir repertuvar çalışmanız gerekiyordu herhalde.

Süher Pekinel: Daha önce de söylediğimiz gibi Curtis’te Horszowski ile piyano ikilisi olarak çalışmıştık ve temel repertuvar oluşmuştu. O sırada henüz ikili olarak konser vermeyi düşünmüyorduk, diyalog koşullarının olgunlaşmasını bekliyorduk.

 

Güher Pekinel: O dönemlerde iki piyano bizim için oda müziğinin bir parçasıydı. Curtis’te müzisyenlerin müzikal açılımı açısından oda müziği de, solo niteliğinde değerlendiriliyordu. Çünkü çok iyi bir anssemble’ın üyesi solist olmak zorunda. Bu bağlamda, Curtis’te Budapest Quartette ve Guarneri Quartette gibi toplulukların ustalık sınıflarına katıldık ve kurslarında birlikte çalmanın diyalog koşullarını deneyimledik.

Hayat ve Düşünceler

PIANONews: İkili bir kariyer için birlikte çok sıkı ve yoğun bir çalışma sürdürmeniz gerekiyordu, değil mi?

Süher Pekinel: Yoğun bir şekilde birlikte çalışmak, birlikte yaşamak demek değildir. Beş dakikalık mesafede ayrı dairelerde yaşıyorduk ve ayrı ayrı çalışıyorduk. Sadece eserin yapısı ve dili üzerine fikir üreterek müzikal diyalogun ayrıntılarını içselleştirmek için bir araya geliyorduk.

Güher Pekinel: Eseri yorumlarken bestenin her iki partisini de çaldığımız için, diğer ikililerden daha yoğun şekilde odaklanıyor ve solistik kişiliğimizi de ortaya koyabiliyoruz. Bestenin yapısını çözümleyip müziğin nefesine birlikte ulaşabilmek açısından bu bizim için çok önemli. Her şey birlikte gelişiyor. Bu da sahnede daha büyük riskler almanızı sağlarken, beklemediğiniz bir durumu sürprize çevirerek heyecan verici bir seviyeye ulaştırıyor.

Piano News: Peki partilerinizi değiştirdiğiniz oldu mu?

İkisi birden: Tabii ki.

Güher Pekinel: Parçaları ezberden çalan tek ikili bizdik. Bu da bize her açıdan bir özgürlük sağladı ve sınırlarımızı zorlayıp yeni olasılıklar keşfetmemizi mümkün kıldı. Telepatik bir iletişim halindeyiz. Tüm detayları halletmiş olmamıza rağmen her konser başka bir sürpriz.

Sezgilerimiz, sürprizleri müziğe aktarmamıza yardımcı oluyor.

 

Sırt sırta oturmamızın en önemli nedenlerinden biri devinimi daha yoğun yaşamak ve yaşatmak için büyük bir riske meydan okuma isteğimiz. Bu yerleşim sayesinde salonda kendi tonalitemizi yaratabiliyoruz; o da piyanoların solo bir konserdeki gibi kendi kişisel tınılarını, renklerini ve ifade kalitelerini korumalarına olanak veriyor.

Piano News: Ve bu, o dönem ikililer arasında görülmeyen, sadece size özgü bir düşünce miydi?

Güher Pekinel: Evet, tam da öyle. Diğer ikililerin de bunu denemesini isterdik, ama bu tür bir yerleşimle başka bir ikili görmedik ve dinlemedik.

 

Süher Pekinel: Birbirimize sırtımızı dönerek çalmak bizim açımızdan daha mantıklı. Sonuçta ikili bir performansta her iki müzisyen de solist olarak çalıyor.

 

PIANONews: Bu düzeni özellikle orkestralı konserlerde mi kullandınız?

Süher Pekinel: Hayır! Tabiki resitallerde de uyguluyoruz.

Güher Pekinel: Bazı şefler hayretler içinde kalıyor ve bu alışılmadık düzende yönetmek konusunda tedirgin oluyorlardı. İki piyano arasındaki mesafeye bağlı ve her iki piyano kapağının sahneye doğru açık oluşu sayesinde, ses kalitesinin de daha iyi olması, salondan izleyen şefleri ikna ettik.

 

Treasures Hakkında Düşünceler

PIANONews: Son albümünüz Treasures Arthaus/Unitel etiketiyle 7 CD, 4 DVD ve 2 Blu-Ray olarak bir de 108 sayfalık bir kitapçıkla çıktı.

Güher Pekinel:  Bu set için müzik yolculuğumuzu farklı yönleriyle yansıtacak, Bartók’un iki Piyano ve Perküsyon için Sonatı gibi özel bir koleksiyon seçmemizi istedi Arthaus.

 

PIANONews: Ama bunu bir jübile olarak kabul etmiyoruz değil mi?

Süher Pekinel: Evet, öyle. Kesintisiz, sürekli sahnede olduğunuzda kendinizi tekrar etmeye başlıyorsunuz. Yeni fikirler ve kreatif düşünceler için zamanda boşluk yaratmaya ihtiyacımız var. Ara verirsek kariyerimizin sona ereceğine dair her zaman uyarılar aldık, ama farklı sanatsal perspektiflerden yeni bakışlar ve enerjiler geliştirmek için konserlerimizin arasında boş zamanlar yaratmayı başardık.

Güher Pekinel: Bedenimizi yenilemek için kendimize izin vermemiz gerekiyor, çünkü turneler ve konserler enerjinizi ve duygularınızı tüketiyor. Kapsamlı dünya turnelerimizde bir kültürü keşfetmek, sanatsal ve entelektüel olarak beslenmek için kültürel faaliyetler için de zaman yarattık. Bu meslek çok çalışmayı gerektiriyor ve biz mükemmeliyetçi olarak biliniyoruz. Bu ifadeyi pek sevmiyoruz, çünkü kimse o anın şiirselliği olmadan mükemmele erişemez. İlerlemenin özü bu.

Süher Pekinel: Mükemmelliyet, her aşamanıın kendine özgü detaylarını özümsemeyi gerektiriyor. Piyanoların kapakları açık halde sırtı sırta verdiğimiz performanslarda dinleyici her nüansı ve şiirsel tonu tüm zenginliğiyle duyabiliyor. Böylelikle enstrümanın sesi ve bize özgü tuşeyi onlara aktarabiliyoruz.

PIANONews: Piyanoların bu şekilde yerleştirildiği bir stüdyonuz var mı?

Güher Pekinel: Evet, Zürih ve İstanbul’da piyanolar bu şekilde duruyor. Londra’daki stüdyomuzda mekânın kısıtlamalarından dolayı yan yana duruyorlar.

 

Pekinellerin İki Piyano Literarütü Üzerinde Etikleri

PIANONews: Sizin için pek çok eser bestelendi veya yeniden düzenlendi. Leonard Bernstein’ın Batı Yakasının Hikâyesi’nden Senfonik Danslar’ı veya Kryzsztof Penderecki’nin “Ciaconna”sı bunlardan ikisi. İki piyano literatürünü bilinçli olarak mı etkilediniz, yoksa bu kendiliğinden mi oldu?

Güher Pekinel: Tabii ki bilinçli olarak gerçekleştirdik. Yaptığımız her şeyin bir anlamı ve nedeni var. Biz hayatımızda böyle ilerliyoruz. Geçmişe de bakarak, yapacağımız bir şeyi farklı yönleriyle değerlendirdikten sonra harekete geçiyoruz. Jacques Loussier ile kaydımız da böyle bir deneyimdi.

Bach çocukluğumuzdan beri hep bizimleydi. Jacques Loussier’nin Bach düzenlemelerini dinlediğimizde hayran olurduk. Bu düzenlemelerde sadece kendisinin sunabileceği bir şey “keşfetmişti”. Kendine has geliştirdiği, yarım pedal, nonlegato ve portamento’yu birleştirerek uyguladığı tekniği olağanüstüydü.

Süher Pekinel: Sık sık Bach çalıyorduk ve onun Bach düzenlemelerini dinledikten sonra onunla çalmamız gerektiğine inandık. Bach’ı değiştirmeyi değil, onu alıştığımızın dışında deneyimlemek istiyorduk. Jacques Loussier ile kaydımız sonrası Bach çalma şeklimiz de değişti. Bach’ta bazen var olan karmaşık yapıya rağmen, kendisine has hafiflik üzerine çalışma ve bunu yansıtma fırsatımız oldu.

Güher Pekinel: Üç piyano için düzenlemesinin ikinci bölümünde Jacques Loussier serbest doğaçlama yapmamızı istedi (gülüyor). Biz de bundan oldukça keyif aldık.

Süher Pekinel: Bernstein ile tanışmamız kendisinin de bir süre çalıştığı Curtis Müzik Enstitüsü vasıtasıyla oldu.

Enstitü şehrin tam göbeğindedir ve yanında harikulade bir park yer alır. Ama üç dört ada ileri gittiğinizde Curtis’in sunduğu felsefi ve ahenkli izolasyona tümüyle tezat bir durumla karşılaşıyorsunuz. Bu karşıtlık bizi sınırları ve zıtlıkları sorgulamaya itti. Batı Yakasının Hikâyesi hümanist bir yaklaşımla bu zıtlıkları temsil ediyor. Bizi gerçekten etkiledi. Penderecki, Lutoslawski ve Bernstein, hepsi barışçıl ve hümanist kişiliklerdi.

Vakıflar

PIANONews: Türkiye’de üç vakfın öncülüğünü yaptınız ve çalışmalarını sürdürüyorsunuz. Güher ve Süher Pekinel Anadolu Müzik Eğitimi, TEVİTÖL Güher & Süher Pekinel Müzik Bölümü ve Dünya Sahnelerinde Genç Yetenekler… Bu girişimlerin ardında yatan amaç nedir?

Güher Pekinel: Hepsi birbirini organik olarak tamamlayan girişimler. Ardında bir felsefeyle uzun sürede planlanmış ve hayata geçirilmiş sistemler var. Tıpkı yaptığımız diğer tüm işler gibi (gülüyor).

Süher Pekinel: Müzik çalışmalarımız ve dünyanın farklı yerlerinde verdiğimiz konserler dolayısıyla uzun bir süre Türkiye’de değildik. Ancak çok sonraları müzik eğitiminin nasıl geliştiğini yakından görme fırsatı bulabildik. Eğitimin yetersiz olduğuna kanaat getirince  “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler” adı altında Türkiye’nin olağanüstü genç yeteneklerine destek olmak istedik. Devamında, mükemmel bir çözüm olan Orff Yaklaşımıyla ilkokul öncesinden başlamanın önemini gördük. TEVİTÖL ise geleceğin yöneticileri ve akademisyenleri olarak, müzik nosyonuyla yetiştirilmeleri, kendi kişilikleri için olduğu kadar, gelecekleri için de önem taşımaktaydı. Bu okuldan sonra sanata da değişik açıdan bakıp ona yatırım yapabileceğine inandığımız üstün yetenekli öğrencilern eğitim gördüğü bir yatılı okul.

Böyle kurumlar kendiliğinden oluşmuyor, destek ve teşvik gerekiyor. Onlar kendilerini güvence altına alana kadar, karşılaşacakları sorunlarda da biz tabiki onların yanlarında olacağız . Bizim için de çok kolay değildi her şey. Ama doğru kişileri doğru zamanda tanıma ve hızla kabul görme şansına sahip olduk.

PIANONews: Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler programı için gençleri nasıl seçiyorsunuz?

Güher Pekinel: Bu, tüm Türkiye’deki konservatuarlardan ve bireysel başvurulardan seçilen üstün yetenekleri destekleyen 3 aşamalı bir yapı. İlk aşamadan sonra seçilen adaylar, ikinci aşamayı da geçmek için konser videolarını gönderirler. Son aşamada bir konser salonunda 1,5-2 saatlik bir konser programını icra etmekle yükümlüdürler.

Buradaki amaç, seçilen genç müzisyenlerin eğitimlerinin alt yapılarını zenginleştirmek ve üst seviyede bir uluslararası kariyer inşa etmelerine olanak sağlamak. Bunun için en başta doğru hoca, doğru okul, yabancı lisan öğrenimi ve bunu en kısa zamanda bir sponsorla devreye sokmak gerekmektedir. Zaman içinde müzisyenlerin arasındaki diyalogu kuvvetlendirmek, oda müziği grupları oluşturarak konserler düzenlemek ve en önemlisi 1-2 yıl hazırlık döneminden sonra prestijli yarışmalara katılmalarını sağlamak.

Young Musicians on World Stages