Pianist
İç İçe Geçmiş Bireysellik
Eric Schoones ile Röportaj, Pianist dergisi, Eylül 2019
Piyano ikilisi Güher ve Süher Pekinel’in son kayıtları Treasures “Hazineler”, içeriği ve ismiyle tam anlamıyla onore ediyor. Pekinellerin geniş repertuvarından derlenmiş, iki piyano ve dört el piyano literatürü eserlerinin yer aldığı 7 CD, 4 DVD, 2 Blu-ray ve 108 sayfalık bir kitapçıktan oluşan en iyi yorumlarıyla gerçek bir hazine bu.
Sette yer alan eserler arasında Leonard Bernstein’ın Batı Yakasının Hikâyesi’nden Senfonik Danslar’ının kendi talimatları doğrultusunda Pekineller için yapılmış bir düzenlemesi ve Krzysztof Penderecki’nin Polish Requiem’inden özel olarak yine piyanistler için seçtiği ve yeniden düzenlediği “Ciaconna” bulunuyor. Bunların yanı sıra, Zubin Mehta, Sir Colin Davis, Sir Neville Marriner ve Marek Janowski ile kariyerlerinin dönüm noktası kabul edilecek kayıtlar da bulunuyor.
İki kardeş, beş yaşında İstanbul Devlet Konservatuvarı’na kabul edilmiş ve bir yıl sonra ilk resitallerini vermişler. Alfred Cortot’nun öğrencisi ve Fransız Cortot Piyano Okulu’nun bir temsilcisi olan eski konservatuvar müdürü Ferdi Statzer, Pekineller’in üstün yeteneğini hemen fark etmiş ve kendi isteğiyle haftada iki kez evlerinde onlara özel ders vermiş. Dokuz yaşında orkestra eşliğinde verdikleri ilk konserde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde Mozart’ın KV 365 sayılı 10. Piyano Konçertosu’nu seslendirmiş ve bu etkinlik ulusal radyodan canlı yayımlanmıştır. Sonrasında solo bir kariyer sürdüren ikiliden Süher “Çocukluğumuzdan beri birlikte çalışmış olsaydık, bugün söyleyecek ve yapacak bir şeyimiz kalmazdı” derken, Güher de şöyle açıklık getiriyor: “Solist eğitimi aldığımız için Rudolf Serkin ve Claudio Abbado gibi bizi solist olarak görmek isteyen efsanelerle çalışma şansına sahip olduk. Serkin bir seferinde ‘Siz bir ikili olmak için doğmuşsunuz ve bir gün mutlaka birlikte çalacaksınız, ama ben şu anda sizi solist olarak yetiştirmek istiyorum’ demişti. Böylelikle ikimiz de kendi tonumuzu ve özerkliğimizi geliştirme fırsatına sahip olduk. Juilliard Müzik Okulu’nda Adele Marcus’la yüksek lisansımızı yaparken neden birlikte çalmadığımız sorulmuş ve ‘ortada kum tanesi kadar piyanist var, ama gerçek piyano ikilisi yok’ denmişti.”
“Her konser bir sürpriz.”
Neden başarılı piyano ikililerinin çoğunlukla aynı aileden geldiğini açıklayabilir misiniz?
Süher: Piyano ikililerinin akraba olmaları gerekmiyor. Günümüzün en iyi piyanistlerinden Martha Argerich ve Nelson Freire’nin uzun süreli ilişkisi bunun iyi bir kanıtı. Detayları kavramak, müzik kavrayışını bir nefeste solumak ve derin bir güven çok önemli.
Altıncı hisle iletişim kurmanın, birbirini telepatik olarak anlamanın önemli olduğunu söyleşmiştiniz. Bu tek yumurta ikizleri için daha mı kolay?
Güher: Bunun ikizler için daha kolay olduğu bir spekülasyon. Yorumun derinliklerine girdiğinizde hiçbir şey kolay değil. Uzun süreli bir arayış ve deneyimin sonucunda edindiğiniz birikime ve nereye gitmeye hazır olduğunuza bağlı. Yıllar boyu aramızdaki telepatik bağlantıdan etkilenmemeye çalıştık, ama içsel olgunlaşmayla beraber müzikal yorumda mükemmele ulaşmak söz konusu olunca bunu kabullendik.
Telepatik bir iletişim kuruyoruz. Tüm detaylar üzerine düşünsek de her konser bir sürpriz bizim için.
Mucize gibi bir şey bu! Kendi öz benliğini yitirmeden birbirinin içine geçerek bütünleşmek gibi. Nasıl oluyor bu?
Süher: Yorumumuz üst düzey bütün ikililerin sahip olması gereken senkronizasyon ve homojenliğe dayalı değil sadece. Müzikal ifade ve bireyselliğimiz ve kişiliklerimizin netliği de önemli bir rol oynuyor.
Yorumumuz üzerine çalışırken tonal renklerde sonsuz bir arayışa gireriz ve şeffaf, ahenkli bir ses yakalayabilmek için yapısal bir formasyon ve mimariyi yakalamanın peşine düşeriz.
Formal bir bütünlük uğruna tonlarda “romantik” bir ajistasyon, gereksiz sert pedal efektleri ve yönsüz dinamiklerin kullanımından uzak durmaya çalışırız. Kısaca söylemek gerekirse, aklımızda ve ruhumuzda senfonik bir ses örüntüsüyle çalarız.
Güher: Yarışmalarda elde ettiğimiz başarılar sayesinde en önemli piyano ekollerinin temsilcisi olan müzisyenlerle çalışma fırsatına sahip olduk, bu da bizi her anlamda zenginleştirdi ve geliştirdi. Tabii bu, onca farklı ekolü içselleştirmek için uykusuz geceler geçirmekten alıkoymadı.
Efsane sanatçılarla çalışmanın en iyi taraflarından biri, bizi öğrencileri değil, meslektaşları olarak görmeleriydi. Serkin, Arrau, Karajan, Bernstein ve Mehta gibi 20. yüzyıl müziğinin oluşumunda kilit rol oynayan müzisyenler bize dünyanın kapılarını açtı.
Sadece notaları çalmak yeterli değil, yaratmak için anı yaşamak hayati öneme sahip. Bunu Sir Colin Davis’in Mozart yorumlarından mı öğrendiniz?
Güher: Hem evet, hem hayır. Çok başlarda geleneksel piyano ekolleriyle yoğun bir şekilde ilgileniyorduk. Özellikle de Sergey Rachmaninov, Josef Lhévinne, Josef Hofmann, Vladimir Horowitz, Emile Gilels’den Heinrich Neuhaus’a uzanan ve Wilhelm Backhaus, Carl Czerny, Theodor Leschetizky ve Artur Schnabel’i de kapsayan geleneksel Rus ekolüne de borçluyuz.
Bu hem zihnimiz hem de ruhumuz için gerekliydi. Bugüne kadar da hiçbir şey değişmedi ve günümüzde de hâlâ biz aynı coşkuyla bir bestenin özündeki dilini, boyutunu ve kendine has vizyonunu derinleştirmek için yeni bakışların peşinden koşmaya devam ediyoruz.
An, bir eserin başından sonuna uzanan süreçte nasıl bir yere sahip? Müzikte pozitif anlamda dinamik bir “dinginlik” elde etmeyi mi amaçlıyorsunuz?
Süher: Farklı kişiliklere sahibiz ve bir parça üzerinde çalışma şeklimiz daha en başında karşıt uçlarda olabiliyor.
Bunu resme benzetebiliriz. İlk sekans ve hemen sonrasında pek çok gelişme oluyor, anlık keşifler malzemeyle gerçek anlamda karşılaştığınız zaman ortaya çıkıyor. Tonalitemiz de birbirinden farklı. Bu da iyi bir şey çünkü müzik onu seslendiren sanatçının renk ve ton sunumlarında kendine yaşam alanı buluyor. Bundan dolayı piyanolarımızı sırt sırta çalmaya karar verdik. Bu sayede müziğin nefesi ve ritmini kendi bireyselliğimizde oluşturup deneyimliyor ve değişik nefesler için daha çok renk, katman ve alan yaratabiliyoruz.
Güher: Piyanoları karşılıklı yerleştirip birinin kapağını çıkardığınızda, ikinci piyanonun sesi salona ilk saflığının %70’ini yitirdikten sonra ulaşıyor. Bizim artık birbirimizi görmeye ihtiyacımız yok, zaten kendimizi göz teması kurmadan daha güçlü hissediyoruz. Kulaklarımız artık aynı zamanda gözlerimiz, diyaloğumuzu daha derinden dinlememizi sağlıyor.
Süher: Müzik yolculuğumuzun iki belirleyici faktörü var. İlki, daha derinden daha uzun süre deneyimlemek istediğimiz “nefes akışı”. Onun kadar önemli olan ikincisi de “risk”. Kontrolümüz arttıkça özgürleşme ihtiyacımız artıyor. Maksimum riski formüle ederken tam anlamıyla özgür oluyoruz (kontrol ve özgürlüğün varlığı birbirine bağlı).
Bu aynı zamanda yoğun bir “momentum farkındalığı”nı algılama biçimimiz.
Mesela Loussier’le çalarken başka tür bir özgürlük yaşadınız mı?
Güher: Klasik müzik ve cazı bir araya getirmek kolay değil, çok hassas yapısal farklılıklar söz konusu. Farklı müzik kültürleri ve ifadeleri arasında bir ahenk sağlamak gerekiyor. Müzisyenler nadiren bu çok boyutlu ahenge ulaşabiliyor. Hakiki düzenlemeleriyle Jacques Loussier böyle bir müzisyen. Klasik müzik, caz aracılığıyla genişleyip zenginleşip özgürleşirken caz, klasik müzik geleneği ile farklı bir derinliğe ulaşıyor. Merak giderek büyüyor ve bu işbirliğinin özünde de bu yatıyor. O projede çok farklı deneyimler yaşadık.
Süher: Çocukluğumuzdan itibaren Bach’la hep içli dışlı olmuştuk. Zamansız yapılar kuran, matematiksel şeffaflığı sayesinde, eserleri kolaylıkla dönüştürülebilen bir besteci. Caz müzisyenleri arasında çok popüler olmasının nedeni de bu, eserlerindeki “swing” müziğinin caza çok yatkın olması. Böylece, Bach eserlerinin mimarisinin yeniden düzenlenmesiyle cazdaki “swing”i yakalmak mümkün oluyor.
Her iki partiyi de çalışıp değiş-tokuş mu yapıyorsunuz?
Güher: İkimiz de her iki partiyi çalışıyoruz, zaten böyle de olmalı. Ancak bu şekilde o esnek nefes akışı elde edilebilir. Bir piyano ikilisi buna sahip değilse, sadece kendi partlarını çalışmış olduklarındandır. Bu bir Beethoven Sonatını tek elle çalmak gibi bir şey.
Süher: Partileri değiş-tokuş etmek eserin yeni yönlerini keşfetmeyi sağlıyor. Bir turne başlamadan üç hafta önce kimin hangi partiyi çalacağına karar veriyoruz ve turne boyunca da böyle devam ediyoruz. Bir kere düzeni değiştirmeye kalktık ve sorun yaşadık. Yüzde 95’lik bir performans için kendinizden %150 emin olmanız gerek.
“Müziğin pozitifliği insanları bir araya getirebilir.”
Eğitim sistemlerine olan ilginizi kısaca anlatabilir misiniz?
Güher: Giderek sıradanlaşan dünyanın manevi açıdan daha fazla zenginleşmeye ihtiyacı var. Müziğin pozitifliği insanları bir araya getirebilir; üzüntü, yalnızlık ve depresyonu coşkuya dönüştürebilir. Ayrıca daha sosyal ve hoşgörülü olmanızı da sağlar.
Süher: Kurduğumuz vakıflar Türkiye’yle sınır değil. Frankfurt Müzik Yüksek Okulu’ndaki öğrencilik yıllarımızda da genç müzisyenlere yardım ederdik.
Herbert von Karajan, Zubin Mehta ve Sir Colin Davis gibi saygın şeflerin mentörlüğüyle gördüğümüz desteğin müzik açısından hayatımıza çok büyük etkisi oldu. Zamanında bize sunulan fırsatlar ve olanakları biz de başkalarına sunmak istiyoruz.
Güher: Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler Türkiye’nin dört bir yanından seçtiğimiz üstün yetenekli gençlere alanının en iyisi olan dünya çapında eğitmenler ve pedagoglarla Avrupa’da çalışma olanağı sunuyor, onlar için dünya sahnelerinin kapılarını aralayıp 17. ve 18. yüzyıl yapımı enstrümanlarla çalma imkânına kavuşmalarını ve uluslararası yarışmalarda başarı elde etmelerini sağlıyor. Bugüne kadar bursiyerlerimiz en saygın yarışmalarda 16 uluslararası birincilik ödülü kazandılar. Bunu web sitemizin “Vakıflar” bölümü altında inceleyebilirsiniz.
Süher: Eğitim sistemlerimize baktığımızda, çocukların müzik yoluyla nasıl pozitif bir dönüşüm yaşadıklarını görmek büyük bir mutluluk. Okul öncesi müzik eğitiminden, genç müzisyenlerin kariyerlerine desteğe uzanan üç eğitim vakfımızla da bu mutluluğu yaşıyoruz.