Andante

Aydın Büke  /   Ocak 2015

1936’da Basel Oda Orkestrası şefi Paul Sacher tarafından görevlendirilen Béla Bartók, Music for Strings, Percussion ve Celesta adlı eserini, bugüne kadar çok nadiren bir arada kullanılan enstrüman grupları için bestelemeyi ve farklı beste yöntemlerini uygulamayı amaçladı. Piyanoyu bir tür vurmalı çalgı olarak orkestraya dahil etmesi, yapısal düşünce biçiminin kavramsallaştırılmasının bir sonucuydu. Kısa bir süre sonra bestelediği İki Piyano ve Perküsyon Sonatı, Bartók’un farklı tonal deneyler peşinde koşmaktan henüz vazgeçmediğinin kanıtıydı. Bu parçada besteci, vurmalı çalgıların aynı anda solo çalgılar olabileceğini ve melodiler çalabileceğini gösterirken, piyanoyu bir kez daha gerçek bir vurmalı çalgı olarak sergiliyordu. Bartók, ABD’ye yerleştikten hemen sonra bu sonatın konser salonlarında daha sık icra edilebilmesi için arkadaşlarından gelen bir öneri üzerine eseri İki Piyano, Perküsyon ve Orkestra için Konçerto olarak düzenledi. Parçanın ilk ABD performansı 21 Ocak 1943’te New York Filarmoni Orkestrası eşliğinde eşiyle birlikte yapıldı ve ne yazık ki son halk konseri olarak kayıtlara geçti.

Geçtiğimiz aylarda Arthaus Musik etiketiyle çıkan “Güher & Süher Pekinel Live in Concert” albümünün ağırlığını Bartók’un bu konçertosu oluşturdu. Sanatçıların son yıllarda verdikleri iki konserin canlı kayıtlarından oluşan bu albüm, CD’nin yanı sıra DVD’yi de içeriyor. İki Piyano, Perküsyon ve Orkestra Konçertosu, 2012 yılında Floransa’da yeni Opera’nın açılışı için  düzenlenen Zubin Mehta Festivali’nde Zubin Mehta’nın yönettiği Maggio Musicale Fiorentino Orkestrası ile Güher ve Süher Pekinel’in verdiği bir konserde canlı olarak kaydedildi. Schubert, Mozart, Debussy, Poulenc, Infante, Milhaud, Lutoslawski ve Brahms’ın iki piyano ya da dört el için bestelediği parçalar ise sanatçıların 2011’de Ludwigsburg Festivali’nde verdikleri bir konserin kaydından. Güher ve Süher Pekinel’in uzun soluklu başarılı konser kariyerini yakından takip edenler ve kayıtlarını dinleyenler, bu sanatçıların dokundukları her şeyi başka bir boyuta taşıdıklarını zaten çok iyi biliyorlar. Ve bu sefer özellikle Bartók’un konçertosunu yorumlarken resim ve müzik ilişkisini derinden sorguluyorlar. Güher ve Süher Pekinel, albüm kitapçığında 1970’li yıllarda resim yapmaya nasıl başladıklarını, Wassily Kandinsky’nin eserlerine ve “Der Blaue Reiter” grubundan ressamlara duydukları ilgiyi tüm ayrıntılarıyla anlatıyorlar.

Gerçekten de, 1910’lu yıllarda hem müzisyenler, hem de sanatçılar arasında yeni bir dil ve yapı arayışı hız kazanmıştır. 1 Ocak 1911’de Kandinsky ve ressam arkadaşları, Arnold Schönberg’in eserlerinin bir konserini dinlediler ve duyduklarından çok etkilenen Kandinsky, Schönberg’e bir mektup yazarak, yıllar sürecek bir dostluğun temelini attı. Aynı konseri izleyenlerden Franz Marc da, arkadaşı August Macke’ye yazdığı 14 Ocak 1911 tarihli bir mektupta konserin onun üzerindeki etkisini şöyle anlatır: “Tonalitenin tamamen terk edildiği bir müzik hayal edebilir misiniz? Sürekli olarak Kandinsky’nin hiçbir tonalite izi taşımayan büyük ölçekli kompozisyonlarını düşündüm. Tıpkı Kandinsky’nin ‘zıplayan noktaları’ gibi, her nota ile beyaz bir tuval üzerinde renkli noktalar belirdi. Schönberg, uyum ve uyumsuzluk yokmuş gibi davransa da, ‘ahenksizlikler, sadece uzak ahenklerdir’ düşüncesi bugün aklımdan çıkmadı.” Kandinsky, tonlar ve renkler arasındaki bu ilişkiyi, “Sanatta Ruhsallık Üzerine” adlı kitabında açıklamış ve daha sonraki yıllarda bu düşünceler Bartók’un büyük ilgisini çekmiştir.

Güher ve Süher Pekinel, Bartók’un konçertosunu yorumlarken, her zaman olduğu gibi kusursuz bir sinerji sergiliyor. Sanki dört elle çalınan, aynı beyin tarafından kontrol edilen iki piyano, sahnede diğer müzisyenlerle bir araya gelerek dinlenmesi ve izlenmesi muhteşem bir şölen sunuyor.

Ludwigsburg Festivali’nde seslendirdikleri eserlerin neredeyse tamamı, sanatçıların iki piyano konserinde sıklıkla çaldıkları eserlerden oluşuyor. Ancak burada bile Schubert’in Fa minör Fantasia’sını (D 940) ya da Mozart’ın Re Majör Sonat’ını (KV 448) dinlediğinizde, sanki ilk kez birlikte çalan iki piyanistin heyecanı hissediliyor. İlk kez çalmanın heyecanını, yılların birlikte müzik yapma tecrübesiyle birleştirmek, ancak Güher ve Süher Pekinel gibi sanatçıların başarabileceği bir ustalık. Bu kayıt, hem repertuar, hem de yorum açısından 2014’ün en önemli albümlerinden biri.